top of page
  • Yazarın fotoğrafıTevfik BALA

“Bizum Uşaklar Horoni Dik Oynar…”

Türkiye Şampiyonuyla Danimarka şampiyonunun maçını seyrederken, içimiz cam kırıklarıyla dolmaya başladı, yüreğimiz derin derin sızladı, ara ara içten içe kanadı, nefesimiz kısılır gibi oldu, yutkunuşlarımız sıklaşırken birçok sorular da zihnimize düşmeye başladı…


Şunu da başta belirtelim ki; bizim derdimiz sadece top peşine koşmak değil. Derdimiz spor bağlamında, insanlık, kardeşlik, iyilik ve güzellik temelli güzel açılımları tüm dünyaya sunmaktır…


Şampiyon takımımızın çarşamba günü rövanşı alacağından hiç kuşkumuz, endişemiz yok. Mutlaka şampiyonlar ligine Trabzon katılacak ama sakin ve akıllı oynayarak, acele etmeden, açık vermeden, ürkmeden; acele ettirecek, telaş ürettirecek, ürküttürecek bir oyunla ve oyun planıyla sahaya çıkarsa tabiii…


Avrupa maçları Ligimiz maçlarından çok farklı oluyor ve yerli maçlara benzemiyorlar. Çantada olsalar da; yine de hiçbir zaman çantada keklik olmuyorlar…


Avrupalılar; fiziksel güce dayalı, yüksek enerji temposu ve takım oyunu zekası üzerine geliştirilen bir anlayışla sahaya çıkarlar…


Takım anlayışı ile topun arkasına geçerek, hareketli ve değişken oyunla önde baskı yaparak, dikine paslar, araya toplar, duran toplar ve korner gibi taç atışları ile orta saha kalabalıklarıyla, bir disiplin içinde sonuca gitmeyi önemserler…


Bizim ligde bu işler nasıl oluyor diye kendimize sorsak; biraz içten hisli bir biçimde, herkesin bildiği gibi işte…


Kişiler üzerine konuşmadan maçı analiz edersek; sağa, sola, geriye çokça pas yapılırken neden dikine, neden araya, neden kanatlara daha çok pas yapılmadı?


Takım kurgusu planında, orta saha daha kalabalık, mücadeleyi seven, boğuşmadan haz alan, ayak topuna kafa sokan adamlardan niye kurulmaz? Neden takım olarak daha hareketli ve değişken, alternatifli oyun planı yapılmaz?


Danimarka’nın gönlü yumuşak iki naif çocuğu, biri o semtin düşman takımı görülen takımından gelme, diğeri rakip takımın içinde doğup, top sevdasına erişmiş topçularla niye oyuna başlanılır? Top peşine koşulsa da insan kumaşı, duygular, gönül incelikleri işin içine karışır, bazen nefesler kesilir, kafalar karışa bilir düşüncesi planlamaya niye konulmaz?


Çocukluk hevesleri, delikanlılık ateşleri, geçmişe özlem, anılara ağıt ve iç hisli sızılar duyulur, yaş ne olursa olsun dizlerin bağı bazen tutamaz olur. Bu hal sitem değil elbet insani kumaş meselesi…


Şampiyonlar ligine yükselme maçı; toplamda yüz seksen ve artıları olan oyun süreci olsa da dört eşit zaman diliminden oynanıyor. Bu sürecin ilk çeyreğinde takım kurgusu ve planlamanın eksik ve yanlışları, doğrularından çok daha fazlaydı. Bu fazlalık sonucu şampiyon takımımız nasıl olduğu pek anlaşılamayan ama birçok hataların sonucu topun iki kez ağlarla buluşması ile iki basit gol yenildiği anlaşılıyordu…


Şampiyonlar ligine yükselme maçının ikinci çeyreğinde yanı ikinci yarı ise derlenmiş, toparlanmış ve aklı sahaya yansıtmış, keyif veren bir oyun gördük. Yeşil çimler üzerine Karadeniz horonundan kesitler görür gibi daha diri, daha dirençli ve istekli, ne yaptığını bilen bir anlayışla yeşil çimler çiğnenmekteydi. Bu oyun umut vericiydi, gelecek iki çeyrekten oluşan bir doksan dakika için. Horan yeni başlamış süre yetmezse de beraberliğe, bir gol atmak geleceğe ışık yakmak gibiydi…


Sorun değil, Trabzon Şehrimizin ve Trabzon Sporumuzun duruşu, direnişi, kimliği, karakteri, haksızlığa karşı kuşandığı isyan ahlakı sahaya yansıtıldığında, buz adamların erimeye başlayacağından eminiz…


Karadeniz insanı dalgalanır, fırtına çıkarır, dağlardan kasırga, yaylalardan boran estirir ve sonra yağmur gibi yağar ve de bu maçı alır diye düşünüyoruz…


“Bizum uşaklar horoni dik oynar”, takasıyla okyanus dalgalarına kafa tutar, bir yolunu bulur ve kayığını yüzdürerek, sağ selim limana yanaşır…


Yüreğimiz hep sizinle, haydeeee vira bismillah…


Selam ve dua ile tükenmez umutlara…





311 görüntüleme0 yorum
bottom of page