top of page
  • Yazarın fotoğrafıTevfik BALA

Gazze’li Çocuklardan Dünyalılara Dersler…

Güncelleme tarihi: 23 Şub

Son iki buçuk üç asra baktığımızda çağdan, zamandan, dünyadan, tarih sahnesinden her geçen gün uzaklaşır, içe çekilir, dış dünyaya kapanır, alemi tefekkür edemez, yenilikleri ve gelişmeleri okuyamaz olduk.


Çok sebepleri olmakla beraber asıl sıkıntımız bizi var eden kadim değerleri temsil edememek ve değerlerimize teslim olamamak, bu sıkıntıları zihin ve gönül dünyalarımıza işlemek ve bu sıkıntılarla yaşamaya alışmış olmak oldu.


Dünyaya meylettikçe kadim değerlerimizi, kadim zenginliklerimizi göremez olmaya, görsek de anlamamaya başladık. İnsanlığı, kardeşliği, iyilik ve güzellikleri büyütme, geliştirme, yayma, hayırda yarışma, yeryüzünü imar ve mamur etme, kadim emanetlere sahip çıkma anlayışından bazen bilerek, bazen bilmeyerek, bazen isteyerek bazen istemeyerek uzaklaşır olduk.


Kainatı, yaşadığımız kainatın küçük bir parçası olan dünyanın ve tüm yaratılmışların biz kullara emanet olduğunu bilmemize rağmen yine de kadim emanetlere sahip çıkmaktan vaz geçer olduk.


Oysa tarih sürecinde de şahit olduğumuz üzere kadim emanetleri, emanetlerin haysiyetini, onurunu Müslümanlardan daha başka kimler hakkıyla koruyabildi ki?


Geçmişten günümüze ecdadımızın neler yaptığını, kadim emanetlere nasıl sahip çıktıklarına bihaber kalarak unutur olduk.


Yaşadığımız dünyada öyle bir hale geldik ki; tesirli, etkili, caydırıcı gücümüzü, varlığımızı, ağırlığımızı, sözlerimizi kaybeder olduk.


Müslüman coğrafyalarımızı, Müslüman ülkelerimizi birer birer kaybettik. Birilerinin coğrafyalarında, birilerinin ülkelerinde Müslümanca yaşamaya çalışır olduk.


Altı yüz yıl, beş yüz yıl, üç yüz yıl yönettiğimiz, yaşadığımız, medeniyetler inşa ettiğimiz coğrafyalarda, ülkelerde, beldelerde azınlık konumuna düşürüldük. Oysa bu coğrafyalarda, bu ülkelerde Müslümanlar her dönem insanlığın yüz akı olmuşlar, medeniyet değerleriyle var olmuşlar, yaşamışlar ve yaratılanları yaşatmışlardır.


Yaşadığımız zaman diliminde tefekkür çevremize derinlikli bir bakalım. Kimler neler yapıyor? Kimler yaratılanları katletmeye çalışıyor? Yedi ekimden bu tarafa Gazze’li kardeşlerimizin onurlu direnişi, kutlu isyan ahlakı, yaratana teslimiyeti, İslam’ı temsiliyeti neyi gösteriyor tüm dünyaya?

Tüm insanlığı yaka paça tutarak silkeledikçe silkeliyorlar, insanları kendilerine getirmeye, olup bitenleri, insanlığın neler kaybettiğini göstermeye çalışıyorlar.


Tabi yaşananlardan, olup bitenlerden sonra insanlarda bunları görebilecek, hissedebilecek biraz şuur, biraz vicdan, biraz izan kalmış ise...


Acaba kaç bin insan İslam’ı, Kur’an-ı Kerimi araştırmaya, incelemeye başlayacak? Acaba tüm dünyada bu teslimiyeti ve temsiliyeti gören kaç bin insan Müslüman olacak?


Gazze’li çocuklar İslam’a olan teslimiyetleriyle, İslam’ı temsiliyetleriyle, canlarından vaz geçişleriyle kaç bin insanı diriltiyorlar? İslam’ı ne kadar yayıyorlar, Allah’ın dinine ne kadar yardım ediyorlar? Bütün bunların hesabını ancak Allah yapacak ve ancak Allah’ın mizanı bu yapılanları tartacak.


Peki biz Müslümanlara neler oluyor? Bizler ne zaman dirileceğiz? Artık ümmet olarak Ashab-ı Kehf uykusundan uyanıp kendimize gelmek zorunda değil miyiz? Tüm dünya silkelenip kendi kodlarına dönmeye çalışırken bizler neler yapmalıyız?  


Bunca ağır iğrençliklerin yaşandığı bir dünyada hakkı söylemek adına, içine düşüp uyuduğumuz medeniyet küllerimizden yeniden doğarak, teslimiyet ve temsiliyet vasfımızı yeniden kuşanarak isyan ahlakımızla ayaklanmalıyız.  Ecdadımızın izini sürerek, yeniden tarih sayfasına çıkma derdiyle dertlenerek, medeniyetimizin kodlarına, koordinatlarına göre adil, yaşanılır yeni bir dünya kuracak Elif Kuşağı Gençlerini yetiştirmeye başlamalıyız. Bu yolda yürümek adına dünlerde geç kalmış olsak da yarınlar için elbette ki erkenciyiz.


Yaşadığımız zaman diliminde ümmet coğrafyası dağınık haline devam ederken, ümmete öncülük eden Osmanlının devamı Türkiye’de neler oluyor acaba?


Türkiye, “yeter söz milletindir çıkışıyla kendine dönüş sürecinin ilk adımını bin dokuz yüzlü yılların yarısında atmıştı. Ardısıraki süreçlerde ete kemiğe bürünen milli görüş; önce ahlak ve maneviyat diyerek kadim yürüyüşüne devam etmişti. Milli görüş yürüyüşü, adil düzen ekonomik anlayışı içinde, milli ağır sanayi hamlesiyle devam ettirilirken, tüm dünya milletlerine daha adil ve yaşanılır bir dünya kurulması gerektiğini haykırıyordu. Artık milletimiz medeniyet küllerinden doğarken, ümmet coğrafyası da uyanmaya başlıyor, yeni direnişlerle, yeni diklenişlerle, yeni haykırışlarla, yeni heyecanlar başlatıyordu.


Birinci adım hayırlısıyla tamamlanmış, ardından ikinci adım one minute eylemiyle,  dünya beşten büyüktür  söylemiyle devam ediyordu.


Milli görüş geleneği finali yakalamak için ikinci adım süresini hızlı geçmeliydi. Bu süreçte gelişen  ve değişen dünya şartlarına göre kendini yenileyecek, geliştirecek ve gençlerin gönlüne erişecek, gençlere  taze heyecanlar verecek Nebevi bir direniş, Nebevi bir duruş gösterirken, kuşatıcı ve kucaklayıcı Nebevi bir dil de kullanacaktı.


Yeniden çıktığı tarih sahnesinde, yaratılanların fıtratına ters düşecek kurgulanmış oyunları ve kurulan tuzakları bozacak, fıtrata uygun yeni oyunlar kuracak, insanlığın tarihini yeniden yazacak, kardeşliğin tarihini yeniden yapacak, yaratılanların fıtratına göre yeryüzünü yeniden şekillendirip imar ve mamur edecek. İnsanlığa yeni ufuklar, yeni söylemler, yeni eylemler, yeni heyecanlar yükleyecek. 


Milli görüşçüler Dünyanın neresinde olursa olsunlar; içinde bulunduğu bozuk yapıya uyum sağlamadan, şeklini almadan, medeniyet değerlerinin dışına taşmadan, bulunduğu ortamı, bulunduğu yapıyı medeniyet değerlerine göre değiştirmeliler, şekillendirmeliler, inşa ve ihya etmeliler.


Yaşadığımız bu zaman diliminde tüm milli görüşçüler bir araya gelerek, içlerinden yeni öncüler çıkararak, tüm dünyaya hak sözlerini güçlü ve kararlı bir biçimde haykırmalılar. İslam’ın yitik değeri olan bilim ve teknolojiyi çağın şartlarına göre yeniden İslamileştirerek, başlattıkları kartopu hareketini kelebek etkisi hareketine dönüştürerek, tüm dünyaya artık bizde varız demeliler…


Bu gün ki siyasi yelpaze içinde milli görüş zihniyetinin birçok partilerde dağılmış olmaları ve hatta mevcut başkanlık sisteminde birbirine ters iki ayrı ittifaklarda yer almaları hem güç kayıplarını, hem de kadim değerlerin sulanmasını, kirlenmesini gerekli kılmaktadır.


Mevcut başkanlık sistemi milli görüş zihniyetini dağıtmaktan ziyade bir araya getirecek bir sisteme dönüştürülmeli, milli görüş yapısına uygun biçimde daha da olgunlaştırılmalı. Milli görüş zihniyeti ayrı yerlerdeki farklı dünya görüşü olan yapıların içinde kalarak değil, aynı yerlerde ve aynı dünya görüşü olan yapıların içinde,  kadim ortak değerler paydasında, hep birlikte yeniden dirilmeye başlaması gerekiyor.


Dünya; hak ve batıl, Habil ve Kabil blokuna ayrılmışken, Elif Kuşağı Gençlerini Yeni Türkiye Vizyonuyla 2053, 2071, 2100 yıllarına hazırlamaktan önce bu çalışmaları yürütecek gönül insanı öncülerinin hazırlanması gerektiği kanaatindeyiz.


Selam, selamet ve dualarla… 


 “ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn” 



496 görüntüleme0 yorum
bottom of page